UYARLAMA DAVALARI/AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ
- kafkahukuk
- 3 Kas 2018
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Nis 2022

Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Diğer bir söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. Bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki ortaya çıkar ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif iyiniyet(M.K.2 md.4,2) kurallarına aykırı bir durum yaratır hale gelir. Türk hukukunda da öteden beri MK.’nun 2 ve 4. Maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus- Beklenmeyen hal şartı- Sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ilkesi hem de “İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı” uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir.
Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istisnasını oluşturan, uyarlama davası 6098 Sayılı TBK.nın yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 Sayılı Yasanın 138. Maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlenmiş “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir.
İmkansızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medeni Kanunun’un 2’nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere de harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir. Akit yapılırken öngörülemeyen değişikliklerin borcun ifasını güçleştirme halinde “işlem temelinin çökmesi” gündeme gelir. İşlem temelinin çöktüğünü kabul eden hakim; duruma göre alacaklı lehine borçlunun edimini yükseltmeye, borçlu lehine(onun tamamen veya kısmen) akit yapıldığı andaki dengeyi sağlayacak biçimde, edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar vermek suretiyle sözleşmeyi değişen şartlara uydurur. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması halinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.” denilerek uygulamada kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, sözleşme yapılırken sözleşmeyi iyice inceleyip sözleşmede uyarlama hakkından feragat edilmesine ilişkin herhangi bir hüküm olmaması gerektiğidir. Çünkü, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2015/5776 K. 2015/9282 sayılı kararında; “ sözleşmenin özel hükümler 11.maddesinde, “kira bedeli rayiç ve emsal kiralar ile yüksek enflasyon ihtimali gözetilerek kararlaştırılmış olup, bu olgular kiralayan açısından beklenmedik hal sayılmayacaktır. Kiralayan bu nedenlere dayanarak kira uyarlama davası açmamayı peşinen kabul etmiştir” hükmü yer almaktadır. Buna göre hak ve nesafet esaslarına göre kira bedelinin belirlenmesi doğru değildir .” Şeklinde hüküm kurmuştur.
Ayrıca, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesine göre, Türk Borçlar Kanunu’nun aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve devam etmekte olan davalarda da uygulanacaktır.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nun 2.maddesine göre "dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. 6100 Sayılı HMK.nun 4/1-a maddesine göre ise “ Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda ” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu sebeple uyarlama davasında görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleridir.
Ayrıca uyarlama davasının, kira tespit davasından tamamen farklı bir dava türü olduğu göz önünde tutulmalıdır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus uyarlama davalarına özgü temel kurallar gözetilmeksizin salt kira parasının tespitine dair davalarda izlenen yöntemlerle, örneğin sadece taşınmazın cinsi, yüzölçümü, bulunduğu mevki, emsal taşınmazların kira bedelleri gibi verilerle intibak boşluğu doldurulup, sözleşme düzeltilemez. Örneğin, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2016/5337 K. 2016/7235 sayılı ilamında “ Davacı kiracı uzayan kira döneminde kira bedelinin tespitini istemiştir. Mahkemece davanın uyarlama davası olarak kabul edilerek kira bedeli tespiti yoluna gidilmesi doğru değildir. ” Şeklinde hüküm kurulmuş ve yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Diğer önemli bir husus, Yargıtay’ın geçmiş içtihatlarına göre uyarlama davaları ancak uzun süreli sözleşmeler için söz konusu olabilir. Bu konu ile ilgili Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2012/16767 K. 2012/21930 sayılı ilamında “ Davacı davalıya ait meskende 27/12/2006 tarihinden beri kiracı olarak oturduğunu kira bedelinin 01/10/2008 - 30/09/2009 tarihleri arasında aylık 800.00 tl olarak ödendiğini ancak 2008 yılında başlayan ekonomik kriz nedeniyle kira bedelinin fahiş hale geldiğini belirterek 01/10/2009 tarihinden itibaren başlayacak yeni kira dönemi için aylık kira bedelinin 400.00 tl olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasındaki sözleşme bir yıllık sözleşmedir ve sözleşme birer yıl uzamaktadır. Uzun süreli sözleşme değildir. Kısa süreli sözleşmeler için uyarlama istenemez uyarlama şartları olmadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” Yargıtay’ın her ne kadar geçmişte verdiği kararları bu yöndeyse de kanaatimizce artık Türk Borçlar Kanunu md. 138 ile uyarlama davası için açık bir kanuni düzenleme getirilmiş olması ve ilgili yasa maddesinde uzun ya da kısa süreli sözleşme gibi bir ayrım ve şart yer almadığından kısa süreli sözleşmeler için de yasada yukarıda belirtilen diğer şartlar varsa uyarlama talebinin dikkate alınması gerekmektedir.
Kira bedelinin yabancı para üzerinden kararlaştırılmasına imkân veren TBK 344. maddenin 4. Fıkrasına göre de her ne kadar beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamayacağı hükmü olsa da TBK’nın aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. madde hükümlerinin saklı olduğu düzenlenmiştir. Bu sebeple kira uyarlama davaları yabancı para üzerinden yapılmış kira akitlerinde de uygulama alanı bulabilecektir.